La Corda De Promo

15 Aralık 2013 Pazar

Çay içtim, dilim yandı.



(Müzik eşliğinde tavsiye edilir) 

    Dün yine yeniden dilim yandı. Orhan Baba'ya atıfta bulunarak dil yarasının en acı yara olduğunu söyleyeceğim. Öyle kolay geçmez çünkü acısı. Üzerine yeni olan hiç bir şey koyamazsınız. Her defasında hatırlatır sana o yarayı. 
    Türküde anonimin sütten dili yanmış, lakin benim genelde çaydan dilim yanar. En sevdiğim şeyden. Kabul edelim, hayatta dilimizi yakan şeyler genelde en sevdiklerimizdir. 
    Evet, dün dilim yandı. En sevdiğim şeyden. Açık olmaktan. En çok önem verdiğim, nedense dilimi yakan olma sıfatını asla elden bırakmıyor. Bi' ısrar var ama bende de. Israrla aklımdan geçeni olduğu gibi söylemeyi seçiyorum. Biri de çıkıp demiyor ki 'Yapma!'. Demesinler zaten, dinlemem. Çünkü ben böyleyim. Aklımdan geçeni olduğu gibi, katıksız söylerim. Sizi bilmem ama, ben kendimi böyle seviyorum. Bu, bir korkuya dayanıyor esasen. Korkuyorum. Ya sonra, söyleyemediklerim için pişman olursam? Ya o bi fırsatsa? Ya ben o kişiyi hayatım boyunca asla göremeyeceksem? 
    İşte ben günlerden bir dün, belki hiç anlamayacak birine yeterince açık oldum. Pişman değilim. Çünkü ben, bunun cesaret olduğunu düşünenlerdenim. İstisnalar dışında, her doğrunun her yerde söylenmeyeceğine de inanmam. Doğrunun yeri ve zamanı kim tarafından belirlenmiştir allasen? Aksine doğru, yeri gelince söylendiğinde doğrudur. Bu düşünce beni yanlış yapar mı? Herkes kendi doğrusunu kural kabul etmişken üstelik? 
    Belki herkesi kendi doğrusuyla kabul etmek en 'doğrusudur. Kim bilir? 
    Hayat, bir 'andır. Anların bileşimidir. Kaçırdığınız her an için pişmanlık duymadığınızı söyleyebilir misiniz? İşte benim en büyük korkum, pişmanlıktır. Söylemeyince değil de, ne hale düşeceğimi düşünmeden söyleyince rahatlayanlardanım. Gururu beş paralık etmek mi? Peki dünya kaç kuruş? Bileniniz var mı? 




   

2 yorum: